ABD Merkez Bankası (Fed) Başkan Yardımcısı Philip Jefferson, finansal piyasalara ve yeni teknoloji trendlerine yönelik değerlendirmelerde bulundu. Jefferson, özellikle yapay zekanın yönlendirdiği hisse senedi piyasası artışlarının, 2000’li yılların başındaki dot-com balonu ile kıyaslandığında daha temelli bir yapıya sahip olduğunu belirtti.
Jefferson’a göre, yapay zekaya dayalı şirketler yüksek gerçek kazanç açıklamalarıyla dikkat çekiyor ve bu durum, piyasalardaki mevcut yükselişin spekülatif balon özelliklerinden uzaklaştığını gösteriyor. “Bu şirketlerin önemli bir kısmı somut gelir modellerine ve sürdürülebilir iş planlarına sahip” diyen Jefferson, yatırımcıların temel göstergelere daha fazla odaklandığını ifade etti.
Kaldıraç riski sınırlı, piyasa etkisi daha dengeli
Jefferson, piyasalarda kaldıraç kullanımının sınırlı düzeyde kalmasının, olası bir duygu değişiminin ekonomiye olan etkisini azaltabileceğini dile getirdi. Dot-com döneminde borçla finanse edilen yatırımların yaygın olduğunu hatırlatan Jefferson, bu kez daha temkinli bir yapı gözlemlediklerini söyledi.
Yine de Fed’in yapay zeka şirketlerinin borçlanma eğilimlerini yakından izlediğini belirten Jefferson, bu segmentte ani büyüme ve değerlemelerdeki hızlı değişimlerin dikkatle analiz edildiğini vurguladı.
Yapay zekanın makroekonomik etkileri inceleniyor
Yapay zeka teknolojilerinin istihdam piyasası, enflasyon ve para politikası üzerindeki uzun vadeli etkilerine ilişkin olarak da değerlendirmelerde bulunan Jefferson, bu konuda kesin bir yargıya varmak için erken olduğunu söyledi. “Yapay zekanın iş gücü verimliliğini nasıl etkileyebileceğini, ücret dinamiklerinde nasıl bir rol oynayacağını zaman gösterecek” ifadelerini kullandı.
Fed'in bu alandaki gelişmeleri dikkatle izlediğini belirten Jefferson, özellikle teknoloji sektöründeki hızlı gelişmenin makroekonomik denge ve para politikası kararları üzerindeki potansiyel etkilerini göz ardı etmediklerini vurguladı.
Fed temkinli ama iyimser bir yaklaşım izliyor
Jefferson’un açıklamaları, Fed’in yapay zeka kaynaklı piyasa hareketlerine karşı temkinli bir iyimserlik içerisinde olduğunu ortaya koyuyor. Finansal sistemin dayanıklılığına dair verdiği mesajlar, küresel belirsizliklerin yoğun olduğu bir dönemde yatırımcı güvenini destekleyici nitelik taşıyor.
Uzmanlar, Fed’in teknoloji odaklı büyümeyi sadece piyasa hareketi olarak değil, aynı zamanda potansiyel yapısal dönüşüm dinamiği olarak da ele aldığını belirtiyor. Bu perspektif, gelecek dönem para politikası stratejilerinde daha esnek ve veri odaklı bir yaklaşıma işaret ediyor.